Elektrikli arabalar yollarda, elektrikli scooterlar sokaklarda ama gökyüzü hala onlara kapalı. Elektrikli uçaklar neden bu kadar zor?
Elektrikli uçaklara olan ilgi yeni değil, aslında 1800’lerin sonlarına dayanıyor. İlk elektrikli uçuş denemelerinde Fransız ordu subayları, bataryalarla çalıştırdıkları bir hava gemisi yapmayı başardı ancak batarya gücü yetersiz kaldı.
Elektrikli uçakların gerçek anlamda havalanabilmesi için bataryaların enerji yoğunluğunun çok daha yüksek olması gerekiyor.
Mevcut bataryalar kilogram başına 250 watt saatlik enerji depolarken, bu rakamın en az 800 watt saate çıkması gerekiyor.
Ancak jet yakıtının 12.000 watt saatlik enerjisiyle kıyaslandığında, bu hedef bile oldukça düşük kalıyor.
Bugünkü bataryalar, 1980’lerin devasa bilgisayarlarına benzetmek mümkün. Büyük, ağır ve kapasite açısından hala çok yetersiz. Bataryaları büyütmek daha fazla enerji sağlasa da uçaklarda daha fazla ağırlık anlamına geliyor.
Bu da daha fazla batarya ihtiyacını beraberinde getiriyor ve sonuç olarak bir ağırlık döngüsüne yol açıyor.
Batarya engeli bir yana, elektrikli uçakların güvenli olduğunu kanıtlamak için zorlu bir sertifikasyon süreci gerekiyor. Federal Havacılık İdaresi (FAA), her bir parçanın güvenli olduğunu kanıtlamalarını talep ediyor.
ABD’de elektrikli uçakların ticari uçuş izni alabilmesi için bir dizi testten geçmesi gerekiyor. Bu süreç, birçok firma için yıllar alıyor ve bazıları süreci hızlandırmak için eski uçakları elektrikli motora dönüştürüyor.
Bugün birçok firma, kısa mesafeli uçuşlar için elektrikli uçaklar geliştiriyor. Örneğin, 2019’da Vancouver merkezli Harbour Air ve MagniX’in geliştirdiği elektrikli uçak, 15 dakikalık bir test uçuşu gerçekleştirdi.