Investing.com – Uluslararası Para Fonu (IMF), Ekim 2024 Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nu yayımladı.
Raporda, enflasyona karşı global mücadelenin büyük ölçüde kazanıldığı, ancak bazı ülkelerde fiyat baskılarının devam ettiği vurgulandı. 2022’nin üçüncü çeyreğinde yıllık %9,4 gibi yüksek bir seviyeye ulaşan manşet enflasyon oranlarının, 2025 yılı sonunda %3,5’e düşmesi ve bu oranın 2000-2019 yılları arasındaki ortalama %3,6’nın altında kalacağı öngörülüyor.
Küresel ekonomi direnç göstermeye devam ediyor
Rapora göre, dünya genelinde para politikasının keskin ve senkronize sıkılaştırılmasına rağmen, küresel ekonomi, dezenflasyonist süreç boyunca dirençli kaldı ve genel bir durgunluktan kaçınıldı.
IMF, dünya ekonomisinde büyümenin 2024 ve 2025 yıllarında %3,2 seviyesinde sabit kalacağını tahmin ediyor. Ancak, düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerde, artan çatışmaların da etkisiyle büyüme tahminlerinde aşağı yönlü revizyonlar yapıldı.
Riskler ve belirsizlikler geçerliliğini koruyor
Raporda, global ekonomiye yönelik risklerin, özellikle artan politika belirsizliği nedeniyle aşağı yönlü olduğu belirtildi. Finansal piyasalardaki ani dalgalanmaların finansal koşulları sıkılaştırabileceği ve gelişmekte olan ekonomilerde sermaye çıkışlarına yol açabileceğine dikkat çekildi.
Bu durumun, yatırım ve büyüme üzerinde baskı yaratması bekleniyor. Süregelen jeopolitik gerginlikler ve emtia fiyatlarındaki artışlar da merkez bankalarının para politikasını gevşetmelerini engelleyebilir, maliye politikası ve finansal istikrar açısından zorluklar doğurabilir.
Çin’in küresel piyasalara etkisi değerlendirildi
IMF raporunda Çin’in gayrimenkul sektöründe beklenenden daha derin ve uzun süreli bir daralmanın, tüketici duyarlılığını zayıflatabileceği ve finansal istikrarsızlığa yol açabileceği belirtildi.
Çin’in küresel ticaretteki büyük payı göz önüne alındığında, bu durumun negatif global yansımaları olabileceği ifade edildi. Korumacı politikaların ise ticaret gerilimlerini artırarak, piyasa verimliliğini azaltabileceği ve tedarik zincirlerini olumsuz etkileyebileceği vurgulandı.
Son olarak, artan sosyal gerilimlerin toplumsal huzursuzluğa yol açabileceği ve tüketici ile yatırımcı güvenini zedeleyeceği belirtildi. Bu durumun, gerekli yapısal reformların kabulünü ve uygulanmasını geciktirebileceği ifade edildi.