Murat KAYA
Türk hukuk sisteminde, güncellenmemiş eski kanunların, günümüze uygun hale getirilmesi ve revize edilmesi süreci Anayasa Mahkemesi (AYM) eliyle devam ediyor. AYM’nin son kararı, 1932 tarihli İcra ve İflas Kanunundan kalan 278. maddenin üçüncü fıkrasının 1 numaralı bendinde yer alan ve alacaklıların miras malını borçludan hukuki yollarla alamamalarına sebep olan bir terimi değiştirmek oldu. O terim; “evlat edinenle evlatlık” terimi…AYM, bu terimi kaldırmasıyla birlikte evlat edinilenlere bırakılan mirasa, dokunulabileceğini karara bağlamış oldu.
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren AYM’nin iptal kararı, bir alacaklı dosyasının temyizine bakan Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin (istinaf mahkemesi) başvurusuyla geldi.
İSTİNAF MAHKEMESİNİN TALEBİ
İstinaf mahkemesi, 9 Haziran 1932 tarihli İcra ve İflas Kanununun, 1965 ve 1988’de değiştirilen 278. maddesinin üçüncü fıkrasının 1 numaralı bendinde yer alan “evlat edinenle evlatlık” ibaresinin, Anayasa’nın 13, 35 ve 36. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürerek bu maddenin iptalini talep etti.
Bu talebi istinaf, tasarrufun iptali davasında verilen bir kararda itiraz konusu kuralın karışıklık yarattığı ve borcunu tahsil edemeyen alacaklıyı mağdur ettiği gerekçesiyle sundu.
AYM’NİN İNCELEMESİ
Talebi inceleyen AYM, söz konusu kanında belirtilen “evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar” ibaresinin, bağışlama gibi kabul edildiğini belirledi.
Kanunun, alacaklılardan en eskisinin tesis edildiği tarihe kadar geriye doğru olan süre içinde yapılan bütün bağışlamaları ve borç tasarruflarını icra ve haciz yolundan alıkoyduğunu belirten AYM, “evlat edinme”nin, evlat edinen ile evlatlık arasında kurucu nitelikteki mahkeme kararıyla oluşan hısımlık ilişkisini ifade ettiğini, Türk Medenini Kanununun 282. maddesinde soybağının ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulabileceğinin öngörüldüğü hatırlattı.
BU KANUN, TARAFLARA DELİL SUNMA İMKANI YARATMIYOR
İtiraz konusu kuralla, tasarrufun iptali davası yönünden borçlunun evlat edineni veya evlatlığı ile yaptığı ivazlı tasarrufların (miras veya hediye) bağışlama olarak kabul edildiğine vurgu yapan AYM, başvurucu mahkemenin; itiraz konusu kuralla evlatlık ve evlat edilen arasında yapılan ivazlı tasarrufların kesin olarak bağışlama gibi kabul edildiği, bu hususta taraflara iddia ve savunmada bulunma, ispat yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkanı tanınmadığı, bu durumun mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün ölçüsüz bir şekilde sınırlanmasına neden olduğunun ileri sürdüğünü aktardı.
DAHA ÖNCE BENZER İPTALLER OLDU
Anayasa Mahkemesince daha önceleri, aynı bentte yer alan ve itiraz konusu kuralla aynı içerikte olan farklı hısımlık ilişkilerine yönelik “karı ve koca” ile “usul ve sıhren üçüncü dereceye kadar hısımlar” gibi ibarelerin iptallerine karar verildiğini hatırlatan AYM, bu kararlarla “bağışlama” gibi kabul eden ibarelerin mülkiyet hakkı ile hak arama özgürlüğüne sınırlama getirdiğinin tespit edilmiş olduğuna dikkati çekti.
Yüksek Mahkeme, “Anayasa’nın 13, 35 ve 36. maddeleri gereğince mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün sınırlanabilir bir hak olduğu ancak sınırlamanın kanunla yapılmaması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerektiği belirtilmiştir” diye de ekledi.
BORÇLUNUN MAL KAÇIRMASINI ÖNLEMEYİ AMAÇLIYOR
Hısımlık ilişkileri ibarelerinin, mahiyeti, kapsamı ve sonuçları itibariyle belirli ve öngörülebilir olduğunun belirtildiğini kaydeden AYM, alacaklıya ispat kolaylığı sağlayan ibarelerin düzenlenmesinin, borçlunun alacaklılarından mal kaçırmasını ve alacağın tahsiline yönelik çabaların sonuçsuz kalmasının önlemeyi amaçladığı, bu yönüyle meşru bir amacının olduğu değerlendirmesini yaptı.
ANAYASA’YA AYKIRI OLDUĞU SONUCUNA ULAŞILMIŞTIR
Bu başvuruyla ilgili de ölçülülük ilkesi yönünden değerlendirme yapıldığını belirten AYM, şöyle devam etti:
“İbarelerin yer aldığı maddede borçlunun bazı yakın hısımları ile yaptığı ivazlı tasarrufların başka hiçbir şarta tabi olmaksızın bağışlama olduğu kabul edilirken bu hususun aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan bir olgu olarak düzenlendiği, tasarruf konusu malın değerinin tam olarak veya fazlasıyla ödenmesi, tasarruf işleminin borçlunun alacaklılarının da menfaatine olması, alacaklıların tasarruf işlemi dolayısıyla zarar görmemesi, alacaklıların alacağı tahsil veya cebri icra imkanlarının zorlaştırılmamış hatta kolaylaştırılmış olması gibi hallerin dahi bu sonucu değiştiremeyeceği, taraflara belirtilen hususlarda iddia ve savunmada bulunma, bu iddiaların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkanı tanımadığı belirtilerek anılan ibarelerin anayasaya aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle kural anayasanın 13, 35 ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
HUKUKİ BOŞLUK SORUNUNA ”9 AY” ÇÖZÜMÜ
AYM, kanunun yürürlüğe girmesiyle doğacak hukuki boşluk sorununu da 9 aylık kriterle çözme yoluna gitti.
Anayasa Mahkemesi’nin gerekli gördüğü hallerde, resmi gazetede yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırılabileceğini vurgulayan Yüksek Mahkeme, iptal nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararın ihlal edecek nitelikte görüldüğünden, iptal hükmü kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesini uygun gördü.
patronlardunyasi.com