Bunun ardında hem psikolojik hem de biyolojik bazı sebepler yatıyor.
Hatta bazı kişilik özelliklerini barındıranların izlemekten zevk aldığı dövüş sanatları bile var.
Bunun sebeplerinden ilki evrimsel kökene dayanıyor.
İnsanlar tarih boyunca topluluk içinde yaşamış ve hayatta kalabilmek için diğer bireylerin davranışlarını gözlemlemeye ihtiyaç duymuştur. Sosyal etkileşimlerin izlenmesi, bireylere hangi davranışların kabul gördüğünü ve hangilerinin risk taşıdığını anlamada yardımcı olmuştur.
Bir kavganın izlenmesi de bu içgüdünün bir uzantısı olabilir; izleyen kişi çatışma sırasında oluşan stratejileri ve tepkileri gözlemler ve öğrenir.
Dövüşleri izlemekten en çok kim keyif alıyor?
Bloomington Indiana Üniversitesinde yüzlerce öğrencinin katıldığı bir anket yapıldı. Karma dövüş sanatlarını izlemekten daha fazla zevk alanların, korku hissini sevenlerin ve daha risk arayan kişiler olduğu bulundu.
Ancak burada bir detayı belirtelim. Ankete katılanların dikkatini çeken şiddet değildi. Konu dramdı. Dövüşçüler ve boksörler vücutlarını ve hayatlarını ortaya koyarken kaybedebileceği en fazla şey gururları ve seyirci de buradaki dramın yüksekliğinden dolayı müsabakayı daha heyecanlı buluyor.
Bir diğer önemli nokta, dopamin adı verilen kimyasal maddenin bu süreçteki rolü.
Dopamin, beyindeki ödül merkeziyle ilişkili ve genellikle haz verici deneyimlerde salınıyor. Başkalarının çatışmasını izlemek, beynimizin ödül sistemini tetikleyebiliyor ve bir tür heyecan ya da tatmin duygusu yaratabiliyor. Bu durum, aksiyon dolu filmlerden, spor müsabakalarındaki rekabete kadar geniş bir yelpazede hissedilen benzer bir tepkiye benziyor.
Başkalarının kavgalarını izlerken empati ve ahlaki yargılar da devreye giriyor.
Sosyal Psikolog Albert Bandura, insanların bir çatışmayı izlerken taraf tuttuğunu ve bu süreçte kendi etik değerlerine göre tepki verdiğini belirtiyor. Bu, izleyicinin olayları ahlaki bir çerçevede değerlendirmesine ve doğru ya da yanlış konusunda kendi içgüdüsel yargılarını oluşturmasına neden oluyor. İzleyiciler, bu sayede hem kendi sosyal statülerini hem de çevresel ilişkilerini dolaylı olarak sınıyor.
Araştırmalar, bu duruma daha spesifik bir boyut ekleyerek, medyada yer alan çatışma sahnelerinin gerçek hayatta şiddet içeren davranışlara yol açabileceğini de öne sürüyor. Örneğin, Bandura’nın “Sosyal Öğrenme Teorisi” bu tip gözlemsel öğrenmelerin, özellikle çocuklarda, saldırgan davranışların pekişmesine neden olabileceğini savunuyor.
Kısacası, başkalarının kavga etmesini izlemekten zevk almak karmaşık bir insan tepkisi. Her ne kadar bu durum rahatsız edici bir merak gibi görünse de insanlar tarih boyunca çatışma izleme davranışını sergileyerek sosyalleşme, öğrenme ve ahlaki duruşlarını sorgulama fırsatı buldu.
Bu içerikleri de inceleyebilirsiniz: