“Sembolik içerikleriyle rüyalar ve anlamlı tesadüfleriyle senkronistik olaylar, her ikisi de bireyleşme sürecinde rehber görevi görerek, benliğin gizli yönlerini ortaya çıkarır ve kişisel gelişim için yeni yönler önerir.”
-Carl Jung
Dr. Iain McGilchrist’in nörolojik çalışmalarından en ürpertici deneylerinden birinde; beynin sağ yarım küresini on ila on beş dakika boyunca bastırırsanız, insanlar canlı şeyleri ölü olarak görmeye başlıyor. Bu yüzden diğer insanlar bu kişilere; zombiler, makineler veya mobilyalar gibi gözükür. Beynin sol yarım küresini ise on ila on beş dakika boyunca deneysel olarak bastırırsanız, insanlar normalde ölü olarak görecekleri şeyleri canlı olarak görüyor. Şu anda kültürel olarak sol yarım küreye doğru dengesizsek, bunun anlamı dünyanın hem daha canlı olduğu hem de bizim normalde düşündüğümüzden daha fazla ona bağlı olduğumuzdur.
Binlerce yıldır diğer kültürlerin çevreleriyle doğrudan bir ilişkisi olmuştur. Ancak günümüzün sol yarım küreye kilitlenmiş dünyasında bu fikir bile tabudur. Sol yarım küre kendi dar dünya görüşünü bütünsel sanır, yalan söyler ve sağ yarım küre ile rekabet eder. Bir çevresel zekaya teslim olmaktan bir şekilde faydalanabileceğimiz fikri, Batı bilimindeki en sapkın fikirlerden biridir.
Dahası, diğer insanları sadece sizin için olan (senkronistik) eşzamanlılıkların anlamlılığına ikna etmeye çalışmak psikotik görünmenin kestirme yoludur. Deneyime eşlik eden duyguyu iletemezsiniz ve herhangi bir tesadüf, şans olarak reddedilebilir. Bu bir histir çünkü çevresel bir sinyaldir, ilişkisel bir güçtür. Dolayısıyla kendi eşzamanlılıklarınızda gezinme yeteneğiniz aynı zamanda bedensel duyarlılığınızın düzeyine de bağlıdır. Eğer dünya bizimle konuşuyorsa, daha iyi dinleyiciler olmayı öğrenmemiz gerekir.
Piyasalarda da eğer piyasa bizimle konuşuyorsa, daha iyi dinleyiciler olmayı öğrenmemiz gerekir.
Küresel risk barometresi olarak aldığımız S&P500’ün 6000’i görmesini bekliyorduk ve gördü. Geçen haftalardaki yazılarımızda çizdiğimiz senaryolar arasında birinci sıraya koyduğumuz Donald Trump’ın başkan, Cumhuriyetçilerin ise kongrede çoğunluk olması gerçekleşti. Bu senaryonun getirecekleri konusunda görüşlerimizi paylaşmıştık.
Nitekim Trump’ın seçilmesi, büyüme yanlısı politikalara yönelik beklentilerle “riskli varlıklarda” yükseliş şeklinde bir piyasa tepkisini tetikledi. Ancak, bu politikalar kuyruk riskleriyle birlikte geliyor. Trump’ın politikaları, özellikle Çin, Ukrayna ve Orta Doğu’daki jeopolitik gerginliklerle küresel belirsizliğe yol açacak.
Çoğu ABD başkanlık seçimiyle karşılaştırıldığında bile, bu yılki sonucun siyasi manzarada çarpıcı bir değişime işaret ettiğini görmemek mümkün değil. Trump manifestosunda, radikal ve özellikle gümrük vergileri, vergi ve dış politika gibi alanlarda küresel etkileri olabilecek unsurlar var. Trump, Kongre’nin hem kongre hem de senato ve toplam halk oylamasını kazandı. Bu, 2004’ten beri bir Cumhuriyetçi başkan için görülmemiş bir yetki sağlıyor.
İkinci Trump döneminde politikalarının çoğu piyasa dostu olabilir, ama yerleşik çerçeveleri bozma ve statükoyu değiştirme potansiyeliyle yönlendirilen daha şişman kuyruk riskiyle (fat tails) birlikte gelecek.
Gerçekten de ilk tepki riskli varlıklara şu şeklinde oldu: Hisse senetleri yükseldi, özellikle eğrinin uzun ucunda tahvil faizleri arttı ve ABD Hazine tahvilleri ile yatırım yapılabilir seviyedeki tahvil (IG) farklar geçen hafta dokuzuncu kez daralarak 74 baz puana geriledi. Bu, Haziran 1998’e kadar uzanan en düşük seviyeydi, yüksek getiri bono tahvil spread’i, Haziran 2007’deki subprime öncesi patlamadan bu yana en düşük seviye olan 256 baz puana daraldı. S&P 500 endeksi 1995’ten bu yana en güçlü yılbaşından bu yana (ytd) performansını yaşıyor ve yıl başından bu yana yüzde 25 civarı arttı. Bu ralli sonrası yatırımcıların faiz indirimi beklentilerini bir kez daha azalttığını da gördük. Örneğin, Aralık 2025 toplantısında fiyatlanan oran yüzde 3,82’ye kadar çıktı. Bu da yatırımcıların 2025 sonuna kadar yalnızca üç adet 25 baz puanlık faiz indirimini daha fiyatlandırdıkları anlamına geliyor. ABD verileri ve seçim sonuçları sayesinde, bunun altı haftadan biraz fazla bir sürede, neredeyse 100 baz puan arttığını unutmayın. Bu, FED’in görünümünün önemli bir yeniden değerlendirmesidir ve yatırımcıların daha az faiz indirimi fiyatlamasıyla dolar endeksi güçlendi.
Seçim sonucu ABD ekonomik büyümesi için olumlu olarak görülüyor ama bütçe açığının daha da büyümesi söz konusu. Bu da Federal Rezerv’den daha az teşvik ihtiyacı ve yakın vadede daha az faiz indirimi gerektiği anlamına geliyor. Trump’ın manifestosu; Çin’e özgü önlemlerin kapsamı ve ölçeği, Çin ekonomisi için etkili iç teşviklerle devam etmek zorunluluğunu getiriyor. Yatırımcılar, önümüzdeki birkaç ay içinde hem Asya’da hem de Avrupa’da Trump’ın olası politika değişimine karşı politikalarını duymak isteyecek.
Özellikle, ABD devlet tahvili getiri eğrisinin uzun ucundaki hareket (10+), önümüzdeki dönem tüm piyasalar açısından önemli bir barometre görevi görecek. Önceden bilinmesi mümkün olmayan bir seviye, hisse senetlerini de rahatsız eder. Bizim aklımızdaki seviye 10 yıllıklar için yüzde 5’in üstü piyasaları rahatsız eder. Piyasa daha şimdiden 2 yıllık tahvil getirileri yüzde 4,3 civarına yükseltti. Faiz piyasası da FED’in Aralık 2025’e kadar yapmasını beklediği kesinti beklentilerini düşürüyor.
Jeopolitik tarafa bakacak olursak; yorumcular genel olarak, Trump’ın Ukrayna sorununu özünde Başkan Putin’e istediğini vererek yani işgal altındaki bölgelerin kontrolünü elinde tutarak ‘çözdüğünü’ dünyaya göstermekten kendini alamayacağını bekliyor. Ancak bunun savaşı sona erdirmek için yeterli olup olmayacağı belirsiz. Aslında, uzun vadeli sonuçların Trump açısından ikincil önemde olduğunu önceki başkanlığında görmüştük. Trump’ın kısa vadeli başarılar yoluyla yol almaya çalışmasını beklemeliyiz. Bu, aynı Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi Çin-Tayvan ve Orta Doğu açısından risklerin artması anlamına gelecek. Piyasalar gerçekten jeopolitik gelişmelere tepki vermiyor ama bu alanda daha şiddetli tansiyon artışı piyasaları etkileyebilir. Bu arada Almanya’da koalisyonun dağılması sonrası muhtemelen Şubat’ta seçimler olacak. Aşırı sağ yüksek oy alırsa, bu da piyasalarda çok hoş karşılanmayabilir.
Önümüzdeki yıl izlenecek olan önemli konulardan biri, “Yeterli büyümeyi teşvik etmek için gevşek maliye politikası uygulamak öncelik olabilir mi?” sorusunun cevabı olacak. Cumhuriyetçilerin galibiyeti altında vergi kesintileri, ticaret tarifeleri, göç kısıtlamaları ve deregülasyon konuları gündemin ana başlıkları arasında olacak. Bunların enflasyona yol açması ve Federal Rezerv’in faiz oranlarını düşürme alanını kısıtlaması beklenir. FED’in Eylül ayındaki son toplantısından bu yana açıkladığı veriler, ABD’nin ekonomik dayanıklılığının devam ettiğini gösteriyor. Reel GSYH büyümesi 3. çeyrekte yine güçlü seyrederken, önceki GSYİH rakamları daha yüksek revize edilmiş. Bunlar FED’in 25 baz puana yavaşlatma kararını destekledi. Aralık’ta FED faiz indiremeyebilir.
Önümüzdeki haftalarda, özellikle Ocak’ta Trump’un başkanlığı resmi olarak devir almasından sonra, gümrük tarifeleri ve vergi kesintileri ön plana gelecek. Ancak gerçek şu ki, bu politikaların boyutu tahmin edilenden önemli ölçüde daha az da olabilir. Sonuçta, tarifeler cephesinde Trump yönetiminin önerilen yüzde 10 – yüzde 20 genel tarifeyi ve Çin’e yüzde 60 tarifeyi gerçekten uygulayıp uygulamayacağı belirsiz. 2018/2019’da görülenlere benzer daha mütevazı tarifelerin uygulanması, kazançlar ve büyüme üzerinde önemli ölçüde daha küçük bir etkisi olması muhtemel. Mali cephede, kurumlar vergisi oranının yüzde 15’e düşürülmesi çok tartışıldı, ancak Başkan seçilen Trump’ın da kabul ettiği gibi, bunun başarılması zor olabilir. Kurumlar vergisi oranının daha az düşürülmesi daha olası bir senaryo.
Yeni yönetimin tavizler karşılığında yüksek tarifeler uygulamaktan vazgeçme olasılığı var. Tarifelerin 2018/2019’da olduğu gibi aynı korkuya yol açması da pek olası değil. 2018/2019’dan alınan dersler, ılımlı bir şekilde uygulanırsa ekonominin ve hisse senedi piyasasının daha yüksek tarifeleri kaldırabileceğini gösterdi.
Ama tarifeler cephesinde Trump yönetiminin önerilen yüzde 10 – yüzde 20 genel tarifeyi ve Çin’e yüzde 60 tarifeyi gerçekten uygularsa bu tüm dünya ekonomisi, ABD ve piyasalar için bir eksi olur.
ABD hisseleri tüm yıl boyunca en iyi haftasını geçirdikten sonra, dikkatler şimdi yeni yönetimin gündemine kayıyor. Yatırımcılar, politika ve kritik atamalar; özellikle ticaret, hazine ve dış ilişkiler hakkındaki ayrıntıları beklerken biraz soluklanmak için kenarda bekleyebilir. Marco Rubio’nun Trump’ın Dışişleri Bakanı olarak seçildiği ve Mike Waltz’un ulusal güvenlik danışmanı olduğuna dair haberler var. Bu da ABD dış politikasında şahin bir değişime işaret eder.
Rapordan alıntıdır